9 Mayıs 2012 Çarşamba

I was in there


Arabada sohbet ederek yolu kısaltıyoruz. Bencil olduğumuzdan ama hayatta önem verdiğimiz kişilerden sohbet ediyoruz. Farklı fikirler sunmadan hepimiz  “en önemli” olanda aynı payda da buluşuyoruz.  
O diyorum. Benim hayatımda bir kat daha önemli. Hayattaki her şey bir yana o başka bir yana. Belki diyor annen-babana bir şey olsa hayatta ikiniz kalacağınız içindir. Belki diyorum. Olabilir.
Zaman geçiyor, bütün hafta bu zamanı beklemişken birden gözüme ilişiyor, aklıma düşüyor o sofrada tek bir hücrem bile kalmıyor.  
Sonra o ışıklı yere bakıyorum. Sanki gitsem orda onu göreceğim, kaç gündür görmedim diye içim huysuz, huzursuz. Geçiverecekmiş gibi geliyor herşey. Işıklı yer diye tutturuyorum rakımı yudumlarken.
Anlam veremiyor kimse.  Anlamsız da zaten sadece bol ışıklı,kalabalık bir balkon ismi gibi.
Öyle değil diyorum içimden o ışıklar onun yüzü gibi ışıl ışıl çok uzun zamanlardır göremediğim, o kalabalıklar onun rengarenk iç dünyası gibi yıllardır üzerine beton döküp kaçak mutsuzluk katları çıktığı. O ışıklı yer gibi aşağıdan bakınca alelade bir yer gelebilir belki diyorum ama o’nun kalbini ancak doğru yerden doğru açıyla bakan bilebilir. Herkes öyle değil mi bakmayı yaklaşmayı bilirsen, yeterince emek verirsen sana ayçiçeği gibi yüzünü dönüp, çiçek vermez mi?
Canımdan öte;
Gözüne kara bulutlar toplanmış yağmur öncesi,
Belki fırtınalı bir yağmur olacak,
Bırakalım yağsın şimşekleriyle.
Sen hep bana bak bulutsuz,
Bil ki yağmurun arkasındaki gökkuşağı
En canlı renkleriyle senin gözüne doğacak.
Ve senin gökyüzünde yeni kahramanları aydınlatacak.

Kardeşim, Canım, Bitanem ,Yol arkadaşım,
İyi ki varsın ve az söylesem de seni çok seviyorum.