22 Temmuz 2012 Pazar

Fikr-i Seyahat: Beirut,10.07.2012

"Ağaçların tersine,yollar rastgele atılmış tohumlarla topraktan fışkırmaz. Bizim gibi onların da bir başlangıcı vardır. Aldatıcı bir başlangıçtır bu,çünkü hiçbir zaman bir yolun gerçek bir başlama noktası yoktur;birinci dönemeçten önce,orada,hemen arkasında başka bir dönemeç daha vardır ve ondan önce bir tane daha…Ele avuca sığmaz bir başlangıçtır bu;çünkü her kavşakta başka başlangıçlardan gelen,başka yollar katılmıştır.”*

Ve bu kavşakta başka bir başlangıç için Özlem’in -ki kendisi ahretliğimdir- yolunu da katarak yola başlıyoruz. Sabah 08:30 uçağıyla gittiğim Atatürk havaalanında Özlem’i beklerken booking.com’dan Cavelier otele rezervasyonumuzu yaptırıyorum. Çünkü ikimizde aynı rahatlıkta iki kişi olmamızdan ötürü tatile dair tek planımız gideceğimiz yer için gidiş-dönüş biletimizin olmasıydı. (Hatta Özlem’in bileti bile yoktu).Uçağa gittiğimizde Özlem’in THY kabin memuru olması ayrıcalığını kullanarak 33E-33F olan koltuklarımızı 3A-3B olarak değiştirip business uçma keyfini yaşayarak daha ilk dakikalardan tatilimizin şanslı ve iyi geçeceğine dair kuvvetli bir sinyali almıştık. Uçakta bizzat kaptandan THY’da Türk çalışanların isimlerini ve numaralarını alıp tavsiyelerini uymamak üzere dinlerken Beyrut’a varmıştık bile. Pasaport kontrolü için doldurduğumuz kağıtta kalacak yer sorusuna yazacağımız bir cevabın olmasının önemini de görevlinin oteli arayarak kontrol etmesi ile anlamış olduk.  Pasaport kontrolü şanslı bir şekilde atlatıp 3 aylık Lebanon vizesi aldık. Burada öğrendik ki hava yoluyla Lübnan’a giriş yapmak isterseniz bildiğiniz üzere vize istemiyor. Eğer kara yoluyla ülkeye giriş yapmak isterseniz vizeniz olması gerekliymiş. Bu faydalı bilgiyi öğrendikten sonra bize yardımcı olabileceğini söyledikleri İsmet hanımı(!) ararken Yavuz ‘u bularak sorularımızı sorduk. Beyrut’ta toplu taşıma araçları olmadığı ve her yere taksi ile gidileceğini,havaalanında da taksi bulmanın imkansız olduğunu öğrenerek taksi konusunda yardım istedik. Özlem ile taksi konusunda benimsediğimiz 10 $ (=15000 LL) dan fazla vermeme mottosuyla pazarlığımızı yaparak taksiye bindik. Havaalanından şehir merkezine giderken her 200m de bir nöbet tutan kamuflaj ve kalaşkinovlarıyla askerler ürkütücü görünüyordu. Şehre ilerledikçe geçtiğimiz yerlerin bir kısmı fazlasıyla lüks bazı yerler de savaşın bütün izlerini taşıyordu. Şehri karakteristik yapan ise binaların savaş sarısı olmasıydı bence. En büyük sürprizi ise otelin bulunduğu Hamra Street’e girdiğimizde bana göz kırptı. Costa Coffee. Buraya yerleşme sebebim bile olabilirdi.
1 saatlik yol bilmeyen taksicimiz ile Hamra Street’in sokaklarında yaptığımız yolculuktan sonra Cavelier Hotel’e ulaştık. Burada da 1,5 saatlik İngilizce,Fransızca ve Arapça pazarlık konuşmamızdan sonra 45 $ a anlaştık. Özlem ile birbirimize çok yorulduğumuzu söylerken otel müdürünün “Turkish coffee?” sorusuyla bütün yorgunluğumuzu unuttuk. Kahve ve sigara keyfini otel lobisinde yapabilmekte ayrı bir keyifti tabi.

Biraz dinlendikten sonra otel müdüründen aldığımız tavsiye ile akşam yemeğimizi yemek için Achrafiye’de Abd el Wahab restaurantına gittik. Menüyü şöyle bir inceledikten sonra Fattouch (Sumaklı ve bol ekşili Lübnan salatası), Kajjal (yoğurt ve çıtır ekmekli et),Falafel (bunu anlatamayacağım ama mutlaka yiyin en lezzetlisi)ve Arak siparişimizi verdik. Lübnan mutfağının tek komik yanı ise aperatif olarak haşlanmış fasulye gelmesiydi. Yemeklerimiz bittikten sonra yapılan meyve ikramı ile kremanın üstündeki çileği yiyerek  artık ünlü gece hayatına geçme vakti gelmişti.
Gece hayatının en hareketli olduğu yer Gemmayzeh denilen bölgede idi. Çok uzun ve bol lüks arabanın geçtiği bir sokakta sağlı ve sollu sıralanmış club ve barlar mevcut. Sokakta yürüdüğünüzde pek bir ilginçliği ya da hafta içi olmasından dolayı fazla bir kalabalık olmamasından dolayı sakindi. Bizde birkaç mekan gezdikten ve son enerjimizi de taksi pazarlığında harcayarak otelimize geri döndük.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Yolların Başlangıcı

Başka biri olsaydı,”kökler” den söz ederdi…Benim sık kullandığım bir sözcük değil bu.”Kök” sözcüğünü sevmem,imgesinden daha da az hoşlanırım. Kökler toprağa gömülür,çamurun içinde kıvrılıp bükülür,karanlıklarda dal budak salar;daha doğumundan başlayarak ağacı tutsak eder ve gözünü korkutarak beslerler:”Özgür kalırsan ölürsün!”*

Gitme vakti...
Bilmediğim bir şehirde,bilmediğim insanlar tanıyıp,bilmediğim zamanlar geçirme vakti…
Sokaklarda dolaşıp yaramaz çocuklar gibi duvarlara elimi sürterek yürüme vakti…
Kendi çıkmaz sokaklarımda kaybolmuşken bilmediğim sokaklarda yeniden bulma vakti.
Bütün her şeyi dağınık bırakıp kaçma vakti…
Yenilenme ve arınma vakti…
Durma vakti…
Yol vakti…
*Amin Maalouf